Kâinatın Neresindeyiz?
Teknolojinin Dev Adımları Bizi Uzay Devrine Ulaştırdı
Bugün insanoğlu Ay’a gidip gelebiliyor. Yarın dünyanın bu uydusuna kuracağı şehrin planı hazır. Artık dünyanın dağları, denizleri, fırtınalı havaları, kıtadan kıtaya telefon konuşmalarını ve televizyonun bir uçtan öbür uca görüntü sunmasını engelleyemiyor. Dünyamızın çevresinde dönüp duran binlerce yapma uydu var. Bunlar uzaktaki yıldızların resimlerini çekiyor, hava durumlarını bildiriyor, yeraltı kaynaklarını tespit ediyor, casusluk yapıyorlar. Teknolojinin dev adımları bizi uzay devrine ulaştırdı. Yıldızları daha yakından tanıyoruz, güneşin alev alev yanışını gösteren resimleri çekebiliyoruz.

Dünyamız güneş sistemi içinde yer alan ve güneşin etrafında dönen 9 gezegenden biri. Güneş, samanyolunu oluşuran 200 milyar yıldızdan sadece bir tanesi. Samanyolu ise 100 milyar galaksiden biri olan bizim galaksimiz, ve güneş sistemini içinde bulunduran galaksi.
Bugün çok iyi biliyoruz ki güneş dünyamızdan milyonlarca kilometre uzaklıkta, çapı 696 bin kilometre olan bir yıldızdır. Dünyamızdan 325 bin kat daha büyüktür ve hergün kendini yakan muazzam bir fırın gibidir. Her saniye 500 milyon ton hidrojeni helyum haline dönüştürmektedir. İçinde bulunduğu galaksinin merkezine 30 bin ışık yılı uzaklıktadır ve küçük yıldızlardan biridir. Çünkü nova denilen öyle yıldızlar vardır ki bunların birkaç ayda çıkardığı enerjiyi güneş ancak 10 bin senede verebilir. Onlardan da büyük süpernovalar, pulsarlar ve quasarlar vardır.
Uzayda mesafe belirtmek için ışık yılı birimini kullanıyoruz. Saniyede 300 bin kilometre kateden ışık bir yılda ne kadar yol alıyorsa, bir ışık yılı işte o kadardır. Fakat bugün uzay bilginleri için bazı hesaplarda ışık yılı da çok küçük bir sayı veya mesafe olarak kalıyor. Onun için, parsek, kiloparsek, megaparsek gibi birimler kullanıyorlar. Bir parsek 3,26 ışık yılına, bir megaparsek ise bir milyon parseke eşit.
Kâinat Bir Kâğıt Gibi İki Boyutlu Olsaydı
Kâinat, bir kâğıt gibi iki boyutlu olsaydı, bulunduğumuz noktayı daha kolay tespit edebilirdik. Kâğıdın üzerindeki noktanın yerini tespit için, onun üst ve yan kenar uzaklığını bilmek, sonra da bir cetvelle doğruları çizip birleştirmek yeterdi. Eğer uzay bir odanın içi gibi üç boyutlu olsaydı ve biz bu odanın boyutlarını bilseydik, oda boşluğundaki herhangi bir noktanın yerini, yani boşluktaki yerimizi, yine kolayca tespit edebilirdik. Bunu için, noktanın, odanın tavanına ve iki duvarına olan uzaklığını bilmemiz yeterdi. Fakat uzay üç boyutlu da değil. Uzayda bütün hatlar doğru değil, eğiktir. Üstelik evrenin kendisi ve içinde bulunan her şey hareket halindedir. Hareket hızı zamanla ölçüldüğüne göre, zaman faktörü dördüncü boyut olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kâinatın hacmini bilemiyor, sınırını çizemiyor, içinde bulunduğumuz güneş sisteminin yerini tespit edemiyoruz, ama ölçebildiğimiz mesafeye bakarak, insanın iki sonsuz arasında, sonsuz küçükle sonsuz büyük arasında bir basamakta olduğunu söyleyebiliriz.